top of page
  • Emre Akaltın

Belirsiz... Ve gemi duruyor.


Dalgalı ama sakin, bulanık ama durulanmakta olan bir su. Durulanıyor olduğunun bilincinde, akmayı sürdürüyor. Kendi gidişatından emin. Aktıkça daha duru bir hâle geliyor. Nerede bitiyor bu su? Oraya ne taşıyor?

Suyun akışını izleyen iki kişi var. Sessizce duruyorlar. Gözlerini dikmişler, elleri ceplerinde suyun sesini dinliyorlar.

Ardından, suyun bulanıklığından söz açıyor biri. Öteki, ''ilerde daha duru görünüyor, baksana,'' diye karşılık veriyor.

''E hadi gel oraya geçelim...''

Anlaşıyor ve oraya gidiyorlar. Daha ilerde bir köprü var. Suyun debisinin yüksekliği köprünün altındaki kayalara çarpan akıntıyla daha çok hissediliyor.


Suyun aktığı yerin neresi olduğunu ikisi de biliyor. Körfez. Belirsizliğin ortadan kalktığı berrak su, görkemli körfez.


Bu öykü daha ileriye gitmiyor, nerdeyse başladığı noktada kalıyor. Yine de bunda şaşılacak bir şey yok.


Bazı sorular yanıtsız kalıyor; mesela suyun debisini, körfeze varan suyun miktarını bilemiyoruz.

Körfezde bir geminin bu iki kişiyi almak üzere demirlenmiş bekliyor olduğunu da bilmediğimizle kalıyoruz.


Edvard Munch, Two People: The Lonely Ones, 1899

Bu 'kısacık' öykü Anouar Brahem'in Vague / E la nave va isimli parçasından ilhamla yazılmıştır.


  • Facebook
  • Instagram
bottom of page